14 Ocak 2013 Pazartesi

Bilen Köle


Bilmek her zaman huzur vermez. Bilirsen mesul olursun. Bilginin sorumluluğunu sırtına yükler kendine sınırlar çizersin, fakat bilmezsen sınırları göremezsin etrafındaki. Nobellik bir araştırma vardır, eğitimli ve eğitimsiz insanlar bir teste sokulur. Notları açıklanır ve sorulur bu sınava tekrar alınırsanız notlarınız ne olur. Eğitimsiz insanlar ilk teste çok daha düşük notlar almalarına rağmen ikinci girecekleri sınavdan eğitimli insanlara göre umutları çok daha fazladır. İşte cahil cesareti denen kavram budur. Yani en başta da belirttiğim gibi bilirsen sınırlara sahip olursun.

Bu durumun artıları eksileri olacaktır tabi ki. Bilip de sınırladığın hayatın ve hayallerin, riskli işlere karşı seni sınırlayacaktır.

Şuan ki sistemde en iyi okulları bitirip ilkokul mezunu insanların kurduğu işletmelere girmeye çalışanda biz bilenler değilmiyiz?
   
Kısacası, hayatçası hayallerinizi sınırlamayın, umut sadece fakirin değil bileninde ekmeği olsun. 

10 Ocak 2013 Perşembe

İnside Job ( İç İşler )


İnside Job belgeselinde anlatılan ve göz göre göre gelen 2008 finansal krizinin kendimce derlediğim 5 aktörünü sizlere sunuyorum.

1.) Finans Kurunmları: Büyük sigorta ve mortgage şirketleri, bankalar 2000’li yıllarda elde ettikleri karlardan çok daha fazlalarını elde etmek için faizleri düşürdüler.

Ödeyip ödemeyeceği araştırılmadan düşük faizlerle herkese tüketici kredisi ve ev kredisi verilmeye başlandı. Dünyanın önde gelen mortgage kurumları (Lehman Brothers, Fannie Mae, Frederic Mac v.b.) tezgâhladıkları planın içine kolayca ev sahibi olacağına inanan insanları sürükleyerek bu insanları sistemin parçası haline getirdiler. Ve sonuç olarak ev fiyatları günden güne artarak patlamaya hazır bir balon haline geldi.

Bu sisteme göre bir mülk farklı kurum ve kişilerce defalarca ipoteklenebiliyordu. Bu yüksek riskli krediler birleştirilip sigorta şirketleri tarafından sigortalanarak borsaya tahvil olarak sunuldu. Hatta sigorta şirketleri daha çok kar elde edebilmek için türevin türevi olan ürünleri bile sigortaladılar.

Sonuç olarak 2008’de konut fiyatlarında yaşanan düşüşün ardından yüksek riskli ve faizli kredi piyasası çöktü. Ellerinde yüksek miktarda riskli konut kredisi tutan yatırım bankaları iflas ettiler. Geriside bildiğimiz domino etkisi. Bankalar, mortgage ve sigorta şirketleri teker teker iflas edip orta ve düşük gelirli ailelerinde iflas ederek konutlarına el konulmasına neden oldular.

2.) Aç Gözlü Üst Düzey Yöneticiler: Belgeselde hatırladığım önemli ayrıntılardan biri de insanlara yapılan bir deney sonucu para kazanan kişilerle kokain kullanan kişilerin beyinlerindeki aynı noktanın uyarıldığıdır. Neymiş o zaman para en büyük uyuşturucuymuş.

Belgeselde krizde batan kurumların CEO ve danışmanlarının kriz öncesinde 200 dolara pizza yedikleri, 75 dolara kahve içtikleri söylendi. Ve yine bu aç gözlü yöneticilerin kokain partilerine ve fahişelere harcadıkları parayı şirket harcaması olarak gösterdikleri bir muhabbet tellalı tarafından ne de güzel açıklandı.

Bu insanların burunlarının ne kadar havada olduğunu açıklayabilecek diğer bir örnekte insanlardan nefret eden Lehman Brothers’ın CEO’sunun işe genellikle helikopterle geldiği, şöförü ile geldiği vakitlerde ise odasına çıkarak istemediği hiç kimseyle görüşmediği belgeselde anlatılıyor.

Yüzlerce milyon doları cebe indiren üst düzey yöneticiler krizden servetlerine hiç bir şey olmadan çıktılar. Ve hatta kötü yönettikleri şirketlerden kovulmaları veya istifa etmeleri karşılığında yine yüzlerce milyon doları cebe indirdiler.

3.) Kredi Derecelendirme Kuruluşları: Kredi derecelendirme kuruluşları finans kuruluşlarından aldıkları rüşvetlerle bu kurumlara AAA notu vererek bu kurumlara güven duyulmasını sağladılar. 2000-2007 arasında, bu kurumlardan biri olan Moody’s karını dört katına çıkardığı bildirildi.

Hatta ve hatta batan bazı finans şirketlerinin kredi notları iflas ettikleri güne kadar yatırım yapılabilir sevideydi. Sonuç olarak bu ahlaksızlara güvenen onca insan yaratılan bu balonu daha da şişirdi. Ta ki balon patlayana kadar.

Krizden sonra mahkeme önüne çıkan derecelendirme kuruluşları’nın avukatları şunu söylediler. “verdiğimiz notlar bizim görüşlerimizdir. Bu görüşlere kesin olarak güvenmemelisiniz.” Söyledikleri yalanın farkında oldukları içinde bu kurumların yöneticileri film için röportaj vermek istememişlerdir.

4.) Akademisyenler: Finans sektörü lobicilik faaliyetlerine inanılmaz paralar akıttı. Üniversitelerden aldıkları maaşla yetinmeyen ve para için tüm ilkelerini satacak akademisyenleri lobicilik faaliyetlerinde ve danışman olarak kullandılar. Bu sayede devlet politikalarını kendi istekleri doğrultu da biçimlendirdiler.

Filmin başında izlediğimiz İzlanda ekonomisi hakkında kriz öncesi’nde aralarında Frederic Mishkin’inde bulunduğu bir grup akademisyen izlanda ekonomisinin mükemmelliği ve sağlamlığı hakkında bir rapor yayınlıyorlar. Bu raporun ardından izlanda bankaları IMF eliyle borçlandırılıyor. Yatırıma harcanmayan bu paralar dünyanın en refah ülkelerinden birini krize sürüklüyor. Sonuç olarak filmde Frederic Mishkin ile yapılan röportajda hazırlanan rapor için İzlanda Ticaret Odasının raporu hazırlayanlara 124 bin’er dolar ödeme yaptığı görülüyor.

Columbia ve Harvard Üniversiteleri’nin hocaları başta olmak üzere bir çok profesör kriz konusunda insanları ve hükümetleri bilinçlendirmek yerine finans sektörünü öven raporlar hazırlayarak zengin birer iş adamına dönüştüler.

5.) Hükümetler: Bana göre bu krizin en büyük nedeni siyasi ve ekonomik otoriteyi sağlayamayan hükümetlerdir.

Amerika’da geçmişte uygulanan 2 tane büyük finansal şirketin birleşememesini sağlayan yasa, bir kaç zengin adam tarafından lobicilik faaliyeti ile ve parasal olarak destekledikleri hükümetler tarafından iptal edildi. Bunun sonucunu filmde finans spekülatörü George Soros çok güzel bir şekilde özetliyor. “petrol tankerlerinde petrolün olduğu bölüm tek bir bölme değil birden çok bölmeden oluşur, bunun nedeni denizde giderken petrolün savrulup geminin dengesini bozmasının önlenmesidir.”

Amerikan kongresinde bir kongre üyesi başına beş lobici düşüyor ve lobicilik faaliyetlerine yıllık beş milyar dolar harcanıyor. Bu para ekonomik denetim yasalarının çıkmasına engel olmak için yardım adı altında siyasetçilere dağıtılıyor.

Obama hükümeti krizin ardından finansal kurumların denetleme sistemini halen ciddiye almadığı gibi, krizin mimarlarını kendi kabinesine aldığını görüyoruz. ( Ben Bernarke merkez bankası başkanlığı’na atandı. Lary Summers Obama’nın danışmanlığı görevine getirldi.) kriz sırasında finans yöneticilerine ödenen tazminatları geri almak için hiç bir adım atılmadı. Hiç bir şirket mevduat sahteciliğinden yargılanmadı....

Görüldüğü üzere krizin tespit ettiğim beş aktörü’de birbirlerine bağımlıdır. Krizin nedeni olan kişi ve kurumlarda hala iktidardalar. Anlaşılan değişen hiç birşey yok. Hükümetler kurtarma paketleri ile kodamanları halen korumaya devam ediyor. Olan her zaman ki gibi orta ve düşük gelirli insanlara oluyor, ülkemizde siyasetçilerin çokça kullandığı tüyü bitmemiş yetimin hakkı yenilebildiği kadar yenildi artık. Bizde globalleşen dünya da bize ne canım Amerika batsın! Diyemiyoruz. Amerika’da ki kriz kelebek etkisi sonucu Çin’de aylık 70 dolara çalışan insanları işsiz bırakabiliyor.