22 Aralık 2012 Cumartesi

Seyir Et


Ne ilkeleri kalır adamın ne sözleri hepsi gözlerinin önünde alabora olur zamanla, yıllar ki geçmez de kalır gamlı akşamlarda, anılar desen uçuşur gözlerde en saklı köşelerde. Dün ki en saftın, temizdin bu güne yıkanmış azgın nefsin kaldı. Dilde o kadar söz varken dinlemez aklın, yaşanmış onca vakit onca resim var, nasıl da çıksın ağızcığından temiz heceler. Ben ki ey huda senden geleni kirleten, gönül sapkını. Ne yapsam da çıksam bu balçık buhranından. Güzel der belki diller, şahitsiz yalana bulanmış onca sözü, bir gün olur da çıkarmıyız ki düzlüğe.

Onca söylediğim söze sever de yüz sürersin ben bilmem artık belki. Ama söyledim dündü en saf güzelliğim. Bendim işte hırs mıhını alnımda taşıyan, hep bundandı ziyanım. Ruhsuzdum kuşluk vakti, bilmediğim sokaklar gelmedi mi üstüme, kaybolduğumda çoban yıldızları yağmadı mı üstüme. Masum olmak iste sekte artık, sevdiğim, bildiğim güzel yerler yok zihnimde. Olmazdı tabi dar kapılardan sığmazdı hayallerim. Kaç kere dönecek oldum da dönmedim. Korkaktım senden hallice, canım da kıymetlidir acıya pek dayanmaz dededen kalma mirasdır bu bana. Unutma sadece unutma. Belki kış kıyamet yakındır, karın masumluğu saklar bizi.

2 Aralık 2012 Pazar

Masum muyuz Yeterince?


İki kelimelik demek istediğimiz o kadar çok şey olmuştur ki şu hayatımızda. Hani şu lafı gediğinde görmek istediğimiz anları diyorum. Masumiyetin müzelik olduğu zamanlardayız, sinirlenip duruyoruz öteberiye. Bireysellik o kadar sinemizde ki, daha küçük evlerde, daha kısa zamanlarda yaşıyoruz. Etrafımıza bile verip veriştirmiyoruz artık, alıp alıştırıyoruz kendimizi zamane örflerine.   

Tüketmek tek ilacımız oldu olalı eski saflığımız dan eser yok. Bireysel mutluluklar adına yaşıyoruz. Nasıl daha fazla zevk alırız? nasıl işi kılıfına uydurup daha fazla para basarız? Nasıl? Nasıl? Nasıl? Ama bir türlü bilemiyoruz daha fazlanın, daha fazla mutluluk olmadığını.

Nerede o eskinin huzuru, geniş zamanlar, güzel insanlar, candan dostlar? Sen şimdi bana karamsar da dersin! değil azizim, karamsarlık değil.

En başta dediğim iki kelimelik çırpınışları bırakıp ta azıcık sevelim insanları. Sabah erken kalkıp ziyaret edelim sevdiğimizi, arayı soğutmadan, omuzlar üstündeki iki metrelik tahta oturmadan.

Bilemiyorum


Bilemiyorum! Ne akşam yediğim yemeği, ne az önce düşündüğüm şeyi, ne de sonumuzu. İnan bilmiyorum kalacağımı, gideceğimi. Zamanın rüzgarına saldım ben bizi. Hayırlısı deyip beklemek canını acıtır biliyorum, ama ben nokta koyamıyorum.