20 Şubat 2014 Perşembe

Kaç?

Kaç güne bedeldi o anlar, kaç yıla eşdeğerdi? Kaç ses duymuştun, kaç yaşındaydı? Kaç tahammüle gebeydi, kaç kez yaşamıştı hayatında sere serpe ege güneşini doyasıya damarlarında?

Sen o değildin, o sen. Yarım yamalaktı bildiğin. Tatbik edemeyeceğin sözleri, istemediğin şeyleri vardı. Beyazın karaya sevdası gibiydi. Kaç git gelli bir denklemdi ki bu.


Pişmanlık hissi damarlarında evveliyatını sevdiğimin insanı. Bile bile gülmekte, seve seve ölmekte hepsi mubah sana.  

19 Şubat 2014 Çarşamba

Yani?

Son sesi vermiştik oysa! Ne mutluyduk. Ne eğlenirdim, kaç yaşındayımdır hiç tatmadığım kadar. Bilmez hiç bilmez, can yanar duymaz hiç duymaz. Anlamı diye hayatın o kadar zamandır tüttürdüğüm onca sigaramın dumanı gibi, elveda ya mahsus utangaç sabah yeni kalkmışlığın verdiği ürkeklikle geçti zaman. Bir ben bir ben bilirim sabah boğazımdaki tadı. Hesap tutmadan doğru oldum, beklide vasiyetti bu bana, omuzlarım kaldırmalıydı ki masumda değildim. Kaç küfre yenilmiştin ki hayatta gülen bir yüz nasip ettin.  Saf, duru, özlenmiş onca şey varmış hayatta.

Yaşamamışız ey azizim, olmayanı var etmişiz hayalimizde. Tut ki geri geldi zaman aynı hatalara tutulacağını bile bile gark olacaksın. Ey kalbi çürümüş insan yalan sözlere imanın ve itikat’ın hep tam.


Dokunmayı sevdiğin hayatlar da emrivakilere yer olmadı, oysa çok istemiştim. Kelimelerde asmak istemezdin yüzünü, doğru gibi hiç olmamış gibi. İlk güncesine mubahtı son günü gelişi.   

2 Şubat 2014 Pazar

Aforizmalarım

Çıkmaya razı geldiğin onca yokuşun başında bulabildiğin en değerli yaşanılası hayalini düşünmelisin, ortasından sonra geri dönmek insana zor gelmez mi? bunu düşünmelisin. Hayattaki korkularını göz ardı edebilip, sadece umulanı vermek için kendi mutluluğunu feda edebilecek misin? Bunu da düşünmelisin. Zaman kıyas götürmez şekilde ilerlerken neyi bildin ki geçmişte? Geleceğini öngörebileceksin. 

Ah ahmak insan oysa öle karmaşık ki hayatın, sırt üstü havuza bırakır gibi düşüncesiz nasıl bırakabiliyorsun kendini. O kadar da eleştirdiğin onca sözünü nasıl yutabiliyorsun kuyruğunda aynı acıyı hissettiğinde. Anlamsız onca sözü edip, nasıl anlamalarını bekleyebiliyorsun.

Öyle karışık ki o küçücük beynin hangi savını hangi kanuna bağlayabiliyorsun? Öylesine döndürürken devranı nasıl aynı kalmayı umabiliyorsun. Çok şey istiyorsun insan evladı, bütün yalanlarını hangi renkli kâğıtlara sarmayı umuyorsun.

Deşilen yaraların gün gelip acıtacak belki canını düşündün mü napacaksın o zaman? Ya farklı olmak istersen, ya düşüncesizce yürüdüğün yollar pişman ederse seni. Nasıl vereceksin kendine bu hesabı. En çok kendine sırtını dönen sensin, duydun mu en son kalbin ne anlattı sana?

Kendini mutluluğun o bitmeyecek sefasını sürerken düşün, kıymet bilmeyi denemedin ki hiç. Sadece içinde bulunduğun mutluluğa attın kendini. Vebalini çekmek ağır gelir diye en son neyi yapamadıysan, yediğin tokatta gelecek gözünün önüne.

Sen düşünme acı çekersin, bu çektiğin acı bilerek nefsine verdiğin cezalardan çok öte olacak muhtemel. Peki, bilmediğin ile nasıl gitmeyi planlıyorsun, gittiğin ilde çektiğin dert seni ne kadar sen yapacak, oysaki sen kaç zamandır çektiğin yoksunluklara rağmen kendini pozitifleştirdin, her rüyanı hayra yordun. Niye kendinle çelişmektesin şimdi? Doğruyu yanlıştan ayırt edebilip niye yanlışa koşabilecek gücü kendinde bulabiliyorsun? Sana öğretilmeye çalışılan onca söze ben bunu daha önce duydum deyip kulak tıkadın ki şimdi tek başına düşüncesiz kalıp yalnızlaşıveriyorsun böyle.


Bir şeyler anlamayı ummak için okuma beni, arada bulabileceklerin bir iki düşünce parçacığı gerisi benim fikir kusmuklarım. Deliliğe bu kadar yakın olabilmek seni korkutur, yatağında gözlerin kapalı düşünmelisin beni.