Prof. Dr. Şükrü Özen tarafından kaleme alınan ‘TÜRKİYE’DEKİ
ÖRGÜTLER/YÖNETİM ARAŞTIRMALARINDA TÖRENSEL GÖRGÜLCÜLÜK SORUNU’ adlı makalede
törensel görgülcülük sorunu için anahtar olabilecek çözümler sunulmaktadır.
Sorunun daha iyi anlaşılabilmesi için doktora tezi hazırlayan bir öğrenci
örneği ile sorun kapsamlı şekilde irdelenmiştir.
Günümüzde incelenen olguların kültürel bağlamına vurgu yapan
çalışmaların artması sevindirici olsa da halen istenen seviyeye erişemediğimiz
açıkça görülmektedir. Bunun yanında özellikle Anglo-Amerikan yazınından alınıp
benimsenen kuram ve modellerle ülkemizdeki yönetsel/örgütsel olguların incelendiği
ve sonuçta kuramsal katkı sağlayamadıkları açıkça görülmektedir.
Yönetsel/örgütsel olgular her ne kadar toplumlar arası benzerlik taşı salarda,
toplumsal bağımlılıklarının olabileceği gözden kaçırılmamalıdır. Bir ülkede
toplumsal/ekonomik bağlamda üretilen yönetim bilgisinin, farklı toplumlarda,
toplumsal bağlamdaki olguları açıklarken gerçekleri tüm çıplaklığıyla ortaya
koyamayacağı, hatalara yol açacağı kesindir.
Ülkemizde yapılan görgül araştırmalara dayalı bildirilerde,
veri toplama aracı olarak kullanılan anketlerin büyük çoğunluğu Anglo/Amerikan
yazınından devşirmedir. Veri toplama aracı olarak kullanılan bu devşirme
anketlerin gerisinde bir kuram olduğu ve bu kuramında bir toplumsal bağımlılığı
olduğu gözden kaçırılarak ve o anketler üzerinden ülkemizdeki olguları
betimlemeye çalışarak hata yapılmaktadır.
Ulusal yazınımızda olumlu olduğu şüpheli bir diğer durum,
görgül araştırmaların veri analizi aşaması ile ilgilidir. Çok değişkenli analiz
yöntemleri günümüzde daha sık kullanılmaktadır fakat bu durum Türkiye’deki
olguları daha kapsamlı modellerle açıklamak yerine, analizlerin kuramsal veya
pratik anlamı olduğu düşünülmeksizin uygulandığı için, bol miktarda bilgi
üretilmekte fakat kuramsal alana katkı sağlayabilecek bilgi üretilememektedir.
Yani bilgi üretmekten çok veri üretilmektedir.
Doktora adayı örneğine gelelim. Doktora adayımız derslerini
başarı ile tamamlayıp, yeterlilik sınavını geçmesinin ardından sıra tez yazma
aşamasına gelmiştir. Mantıklı olarak bakıldığında doktorada tez yazma aşamasına
gelen bir kişinin tez konusunu belirlemiş olduğunu ve ardından tez konusu ile
ilgili çalışabileceği tez danışmanını seçeceği düşünülmektedir. Fakat işler ülkemizde
bu şekilde yürümüyor, doktora öğrencimiz öncelikle kendisine sorun
çıkartmayacak! Uygun hocayı bulmanın öneminin farkında. Kaldı ki zaten herhangi
bir konuda belirlemiş değil.
Öncelikle tez danışmanı seçiliyor, sıra konuya gelince
çevreden öğütler yağmaya başlıyor;
- İleride işinde kullanabileceği, güncel bir konu olmalı.
- Görgül olmalı.
- Fazla dağıtmadan çerçeveleri belli ve uygulamaya dönük olmalı…
Doktora adayımız kafasında birkaç konu belirliyor ve
belirlediği bu konularla ilgili daha önce yazılmış tezleri incelediğinde,
kuramsal olarak tüm ayrıntıların daha önce işlendiğini ve yeni bir kuram
geliştirmenin veya kuramsal tartışmalara girmenin gereksiz olacağını öngörüyor.
Zaten yazacağı tezin görgül olmasını istemekte, peki yapacağı bu görgül
araştırmada nasıl veri toplayacak? Yoruma dayalı analiz gerektiren görüşme,
gözlem gibi niteliksel veri toplama yöntemlerini seçmesi durumunda, niteliksel
verilerin sübjektif olmasından dolayı jüri önünde zor duruma düşmek
istememektedir. Bu durumda kapalı sonlu, Likert tipi ölçeklerle ölçülebilen bir
anket bulmak gerekiyor.
Doktora adayımız ileride ekmek kazandıracak birkaç konu
belirlemiş durumdadır; vizyoner liderlik, güçlendirme, örgütsel yaratıcılık,
insan kaynakları yönetimi, toplam kalite yönetimi, örgüt kültürü, değişim
mühendisliği veya yalın yönetim konularından biri. Bu konular içinden hangisini
seçeceğini ise bulacağı anket belirleyecek. Neyi araştıracağını, ölçeceğini
bilemeyen doktora adayımız zahmetli olacağını bildiği bir anket de
geliştiremeyeceğine göre yazacağı tezin tüm kaderini bulacağı ankete
bağlamıştır. Anketin bulunduğunu varsaydığımızda sorunlar yine devam etmekte
eğer anket Türkçe değilse düzgün bir şekilde Türkçeye çevrilmesi, bunun yanında
da güvenilir ve geçerli olması için ‘Cronbach Alpha’ oranının en az 0.70 olması
gerekiyor. Anketin temsil gücü ile ilgilide sorunlar da ortaya çıkıyor. Tüm bu
sorunlara karşı gayri ahlaki yöntemlerle çözümler buluyor başrolümüz.
Bu zamana kadar kolaya kaçarak ve ahlak sınırları zorlanarak,
tezin kuramsal kısmının yazılması aşamasına geliniyor. Doktora adayımız bu
kısımda fazla bilgi göz çıkarmaz mantığıyla konu ile ilgili kavram ve modelleri
ayrıntılı şekilde işleyip tezini sözde genişletiyor. Uygulama bölümüne
geçildiğinde hipotez oluşturması gerektiğini bilen araştırmacımızı yeni
sorunlar beklemekte. Hipotezlerin tümünün desteklenmesi gayri ahlaki, tümünün
yanlışlanması da kendisinin başarısızlığı olacağı için, hipotezleri büyük
ölçüde doğrulayacak biçimde kuracaktır. Tüm hipotezlerin desteklenmesi gayri
ahlaki ise, hipotezlerin büyük ölçüde doğrulanması için çaba harcamasının da
gayri ahlaki olduğu gözlerden kaçmamalıdır.
Sonuç olarak doktora adayımız başlangıçta incelediği doktora
tezlerinin benzerini hazırlamış ve bilgi üretmekten uzak veri çöplüğü haline
gelen bu araştırma yapma anlayışıyla törensel görgülcülük eğilimini devam
ettirmiştir.
Yapılan araştırmalarda kuram geliştirme veya var olan
kuramlara katkıda bulunma kaygısı taşımadan, yönetimci-evrenselci anlayışla
benimsenen görgülcülük, doktora örneğindeki gibi, ABD kaynaklı modellerin
ülkemizde ne ölçüde uygulandığını tespit etmekten öteye gidemez. Yine bir
kuramsal çerçeveye dayanılmaksızın görgül çalışma yapmaya kalkarsanız
bulacağınız sonuçlar ‘bilimsel bilgi’ değil ‘bulgu’ olacaktır. Sonuç olarak
törensel görgülcülüğün temel sorunu kuramsal katkı vermekten öte uygulamaya
dönük çeşitli modelleri önermede bir meşrulaştırma aracı olarak kullanılmasıdır.
Devşirme anketler yardımıyla ABD’de üretilmiş bir kuramın,
ülkemizde geçersiz olduğu kanıtlamak kuramsal bir katkı sağlamayacaktır. Fakat
bu geçersizliğin hangi etmenlerden doğduğu açıklanarak, mevcut kuramın
kavramları arasındaki ilişkiler belirtiliyorsa eğer bu keşif kuramsal anlamda
bir değer kazanacaktır. Oysaki genelde anketin gerisindeki kurama
değinilmemekte bununla birlikte hipotezler görgül araştırmaya dayanılmaksızın
sıralanmakta ve sonuçta araştırmanın uygulama bölümü ile kuramsal bölümü
arasında bir bağdan söz etmek mümkün olmamaktadır.
Peki, törensel görgülcülük sorununun çözülmesi için
gerekenler nelerdir? Prof. Dr. Şükrü Özen sorunun çözümü için tez hazırlayan
kişilere bilimi, kendini, kuramları, toplumsal bağlamı ve yöntemi bilmeleri
gerektiğini önermiştir.
Örgütler/Yönetim alanı uygulamaya dönük bir kökenden doğması
nedeniyle. Ülkemizde halen sosyal bir bilim olarak algılanmaktadır. Bunun
sonucu olarak da Ö/Y doktora programlarının bir çoğu, ciddi bir biçimde
tasarlanmış bilim felsefesi derslerinden yoksun olması bilimsel formasyon
eksikliğine neden olmaktadır.
Ö/Y akademisyenleri
geleneksel anlayışın dayattığı işletmelere doğal danışman rolünü benimsemek
zorunda değillerdir. Çünkü toplumsal refahı belirli bir grubun refahına indiren
liberal ideolojinin bu tezi oldukça tartışmalıdır. Yönetsel/örgütsel olguları
sadece işadamı/yönetici gözü ile değil, farklı toplumsal grupların gözünden
değerlendirmek fırsatını yakalayabiliriz. Bu şekilde farklı bakış açılarından
yapılan çalışmalar, yazınımıza zenginlik katacaktır.
Toplumlar arası yönetsel/örgütsel olgular arasında
farklılıklar olabileceği gibi benzerliklerde bulunacaktır. Bunların sonucunda
kuramların toplumlar arası geçerliliğinin olup olmaması araştırmadan,
sınanmadan anlaşılamaz. Sonuçta da ABD kaynaklı kuramları tamamen kabul eden
anlayış nasıl törensel görgülcülük sorunu ile karşı karşıya kalıyorsa, bir
kuramı sırf yabancı kaynaklı diye reddeden anlayışta 19. Yüzyıldan bu yana
geliştirilen bilgi birikimini dışlamış ve sırtını dönmüş olacaktır. Dolayısıyla
kaynağı ne olursa olsun üretilmiş Ö/Y kuramlarını bilmek gerekmektedir. Bu
şekilde farklı kuramları bilmek araştırmacının ufkunu genişletecektir.
Ülkemizde yönetsel ve örgütsel olguları açıklayabilmek için
sadece kuram bilgisi yeterli olmamaktadır. Anlamlı bilgi ve anlamlı sorular
üretebilmek için toplumsal bağlama ilişkin bilgiye de sahip olmak
gerekmektedir. Ülkemizde ki örgütleri tarihsel süreçte biçimlendiren ekonomik,
siyasal, yasal ve kültürel yapıyı yeterince bilmek elzemdir. Örnek olarak
Türkiye’de örgütlerdeki yaş oranlarının artması konusunda doktora tezi yazmak
isteyen biri, bu konuyu Avrupa ve ABD’de popüler olduğu için seçmiş olması
muhtemeldir. Oysaki ülkemizdeki yapıya bakılacak olursa asıl sorun genç ve
işsiz nüfustur.
Ülkemizde Ö/Y eğitiminde, niceliksel yöntemler genellikle tek
yöntemmiş gibi sunulur ve bu araştırmacıyı anket kullanımına iter sonuçta da bu
kapı törensel görgülcülüğe çıkar. Oysaki niceliksel araştırma yöntemlerinin
yanında niteliksel yöntemlerden yararlanmak hatta bu iki yöntemi
bütünleştirerek kullanmak daha sağlıklı bilgi ve kuram üretimine katkı
sağlayacaktır. Fakat araştırmacılar niteliksel yöntemleri, araştırma sürecinin
daha zahmetli, zaman alıcı ve ustalık gerektirmesi nedeniyle
kullanmamaktadırlar. Kullandıklarında ise niteliksel yöntemlerin nesnel ve
genellenebilir olmaması sebebi ile tez jürisi önünde zor duruma düşeceklerinin
bilincindedirler.
Sonuç olarak bilim üretmek yerine, prosedür ve engelleri
aşarak unvan almak için uğraşan ve bu unvan için tüm süreçlerde gayri ahlaki
sınırları zorlayarak en kolay yönden nasıl tez yazılabileceğini sorgulamak
araştırmacıları törensel görgülcülüğün kucağına itmektedir. Bu durum
ülkemizdeki bilimsel çıktıların niteliğini olumsuz yönde etkilemektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder