30 Mayıs 2013 Perşembe

Törensel Görgülcülük

Prof. Dr. Şükrü Özen tarafından kaleme alınan ‘TÜRKİYE’DEKİ ÖRGÜTLER/YÖNETİM ARAŞTIRMALARINDA TÖRENSEL GÖRGÜLCÜLÜK SORUNU’ adlı makalede törensel görgülcülük sorunu için anahtar olabilecek çözümler sunulmaktadır. Sorunun daha iyi anlaşılabilmesi için doktora tezi hazırlayan bir öğrenci örneği ile sorun kapsamlı şekilde irdelenmiştir.

Günümüzde incelenen olguların kültürel bağlamına vurgu yapan çalışmaların artması sevindirici olsa da halen istenen seviyeye erişemediğimiz açıkça görülmektedir. Bunun yanında özellikle Anglo-Amerikan yazınından alınıp benimsenen kuram ve modellerle ülkemizdeki yönetsel/örgütsel olguların incelendiği ve sonuçta kuramsal katkı sağlayamadıkları açıkça görülmektedir. Yönetsel/örgütsel olgular her ne kadar toplumlar arası benzerlik taşı salarda, toplumsal bağımlılıklarının olabileceği gözden kaçırılmamalıdır. Bir ülkede toplumsal/ekonomik bağlamda üretilen yönetim bilgisinin, farklı toplumlarda, toplumsal bağlamdaki olguları açıklarken gerçekleri tüm çıplaklığıyla ortaya koyamayacağı, hatalara yol açacağı kesindir.

Ülkemizde yapılan görgül araştırmalara dayalı bildirilerde, veri toplama aracı olarak kullanılan anketlerin büyük çoğunluğu Anglo/Amerikan yazınından devşirmedir. Veri toplama aracı olarak kullanılan bu devşirme anketlerin gerisinde bir kuram olduğu ve bu kuramında bir toplumsal bağımlılığı olduğu gözden kaçırılarak ve o anketler üzerinden ülkemizdeki olguları betimlemeye çalışarak hata yapılmaktadır.

Ulusal yazınımızda olumlu olduğu şüpheli bir diğer durum, görgül araştırmaların veri analizi aşaması ile ilgilidir. Çok değişkenli analiz yöntemleri günümüzde daha sık kullanılmaktadır fakat bu durum Türkiye’deki olguları daha kapsamlı modellerle açıklamak yerine, analizlerin kuramsal veya pratik anlamı olduğu düşünülmeksizin uygulandığı için, bol miktarda bilgi üretilmekte fakat kuramsal alana katkı sağlayabilecek bilgi üretilememektedir. Yani bilgi üretmekten çok veri üretilmektedir.

Doktora adayı örneğine gelelim. Doktora adayımız derslerini başarı ile tamamlayıp, yeterlilik sınavını geçmesinin ardından sıra tez yazma aşamasına gelmiştir. Mantıklı olarak bakıldığında doktorada tez yazma aşamasına gelen bir kişinin tez konusunu belirlemiş olduğunu ve ardından tez konusu ile ilgili çalışabileceği tez danışmanını seçeceği düşünülmektedir. Fakat işler ülkemizde bu şekilde yürümüyor, doktora öğrencimiz öncelikle kendisine sorun çıkartmayacak! Uygun hocayı bulmanın öneminin farkında. Kaldı ki zaten herhangi bir konuda belirlemiş değil.

Öncelikle tez danışmanı seçiliyor, sıra konuya gelince çevreden öğütler yağmaya başlıyor;

- İleride işinde kullanabileceği, güncel bir konu olmalı.
- Görgül olmalı.
- Fazla dağıtmadan çerçeveleri belli ve uygulamaya dönük olmalı…

Doktora adayımız kafasında birkaç konu belirliyor ve belirlediği bu konularla ilgili daha önce yazılmış tezleri incelediğinde, kuramsal olarak tüm ayrıntıların daha önce işlendiğini ve yeni bir kuram geliştirmenin veya kuramsal tartışmalara girmenin gereksiz olacağını öngörüyor. Zaten yazacağı tezin görgül olmasını istemekte, peki yapacağı bu görgül araştırmada nasıl veri toplayacak? Yoruma dayalı analiz gerektiren görüşme, gözlem gibi niteliksel veri toplama yöntemlerini seçmesi durumunda, niteliksel verilerin sübjektif olmasından dolayı jüri önünde zor duruma düşmek istememektedir. Bu durumda kapalı sonlu, Likert tipi ölçeklerle ölçülebilen bir anket bulmak gerekiyor.

Doktora adayımız ileride ekmek kazandıracak birkaç konu belirlemiş durumdadır; vizyoner liderlik, güçlendirme, örgütsel yaratıcılık, insan kaynakları yönetimi, toplam kalite yönetimi, örgüt kültürü, değişim mühendisliği veya yalın yönetim konularından biri. Bu konular içinden hangisini seçeceğini ise bulacağı anket belirleyecek. Neyi araştıracağını, ölçeceğini bilemeyen doktora adayımız zahmetli olacağını bildiği bir anket de geliştiremeyeceğine göre yazacağı tezin tüm kaderini bulacağı ankete bağlamıştır. Anketin bulunduğunu varsaydığımızda sorunlar yine devam etmekte eğer anket Türkçe değilse düzgün bir şekilde Türkçeye çevrilmesi, bunun yanında da güvenilir ve geçerli olması için ‘Cronbach Alpha’ oranının en az 0.70 olması gerekiyor. Anketin temsil gücü ile ilgilide sorunlar da ortaya çıkıyor. Tüm bu sorunlara karşı gayri ahlaki yöntemlerle çözümler buluyor başrolümüz.

Bu zamana kadar kolaya kaçarak ve ahlak sınırları zorlanarak, tezin kuramsal kısmının yazılması aşamasına geliniyor. Doktora adayımız bu kısımda fazla bilgi göz çıkarmaz mantığıyla konu ile ilgili kavram ve modelleri ayrıntılı şekilde işleyip tezini sözde genişletiyor. Uygulama bölümüne geçildiğinde hipotez oluşturması gerektiğini bilen araştırmacımızı yeni sorunlar beklemekte. Hipotezlerin tümünün desteklenmesi gayri ahlaki, tümünün yanlışlanması da kendisinin başarısızlığı olacağı için, hipotezleri büyük ölçüde doğrulayacak biçimde kuracaktır. Tüm hipotezlerin desteklenmesi gayri ahlaki ise, hipotezlerin büyük ölçüde doğrulanması için çaba harcamasının da gayri ahlaki olduğu gözlerden kaçmamalıdır.

Sonuç olarak doktora adayımız başlangıçta incelediği doktora tezlerinin benzerini hazırlamış ve bilgi üretmekten uzak veri çöplüğü haline gelen bu araştırma yapma anlayışıyla törensel görgülcülük eğilimini devam ettirmiştir.

Yapılan araştırmalarda kuram geliştirme veya var olan kuramlara katkıda bulunma kaygısı taşımadan, yönetimci-evrenselci anlayışla benimsenen görgülcülük, doktora örneğindeki gibi, ABD kaynaklı modellerin ülkemizde ne ölçüde uygulandığını tespit etmekten öteye gidemez. Yine bir kuramsal çerçeveye dayanılmaksızın görgül çalışma yapmaya kalkarsanız bulacağınız sonuçlar ‘bilimsel bilgi’ değil ‘bulgu’ olacaktır. Sonuç olarak törensel görgülcülüğün temel sorunu kuramsal katkı vermekten öte uygulamaya dönük çeşitli modelleri önermede bir meşrulaştırma aracı olarak kullanılmasıdır.

Devşirme anketler yardımıyla ABD’de üretilmiş bir kuramın, ülkemizde geçersiz olduğu kanıtlamak kuramsal bir katkı sağlamayacaktır. Fakat bu geçersizliğin hangi etmenlerden doğduğu açıklanarak, mevcut kuramın kavramları arasındaki ilişkiler belirtiliyorsa eğer bu keşif kuramsal anlamda bir değer kazanacaktır. Oysaki genelde anketin gerisindeki kurama değinilmemekte bununla birlikte hipotezler görgül araştırmaya dayanılmaksızın sıralanmakta ve sonuçta araştırmanın uygulama bölümü ile kuramsal bölümü arasında bir bağdan söz etmek mümkün olmamaktadır.    

Peki, törensel görgülcülük sorununun çözülmesi için gerekenler nelerdir? Prof. Dr. Şükrü Özen sorunun çözümü için tez hazırlayan kişilere bilimi, kendini, kuramları, toplumsal bağlamı ve yöntemi bilmeleri gerektiğini önermiştir.

Örgütler/Yönetim alanı uygulamaya dönük bir kökenden doğması nedeniyle. Ülkemizde halen sosyal bir bilim olarak algılanmaktadır. Bunun sonucu olarak da Ö/Y doktora programlarının bir çoğu, ciddi bir biçimde tasarlanmış bilim felsefesi derslerinden yoksun olması bilimsel formasyon eksikliğine neden olmaktadır.

 Ö/Y akademisyenleri geleneksel anlayışın dayattığı işletmelere doğal danışman rolünü benimsemek zorunda değillerdir. Çünkü toplumsal refahı belirli bir grubun refahına indiren liberal ideolojinin bu tezi oldukça tartışmalıdır. Yönetsel/örgütsel olguları sadece işadamı/yönetici gözü ile değil, farklı toplumsal grupların gözünden değerlendirmek fırsatını yakalayabiliriz. Bu şekilde farklı bakış açılarından yapılan çalışmalar, yazınımıza zenginlik katacaktır.

Toplumlar arası yönetsel/örgütsel olgular arasında farklılıklar olabileceği gibi benzerliklerde bulunacaktır. Bunların sonucunda kuramların toplumlar arası geçerliliğinin olup olmaması araştırmadan, sınanmadan anlaşılamaz. Sonuçta da ABD kaynaklı kuramları tamamen kabul eden anlayış nasıl törensel görgülcülük sorunu ile karşı karşıya kalıyorsa, bir kuramı sırf yabancı kaynaklı diye reddeden anlayışta 19. Yüzyıldan bu yana geliştirilen bilgi birikimini dışlamış ve sırtını dönmüş olacaktır. Dolayısıyla kaynağı ne olursa olsun üretilmiş Ö/Y kuramlarını bilmek gerekmektedir. Bu şekilde farklı kuramları bilmek araştırmacının ufkunu genişletecektir.

Ülkemizde yönetsel ve örgütsel olguları açıklayabilmek için sadece kuram bilgisi yeterli olmamaktadır. Anlamlı bilgi ve anlamlı sorular üretebilmek için toplumsal bağlama ilişkin bilgiye de sahip olmak gerekmektedir. Ülkemizde ki örgütleri tarihsel süreçte biçimlendiren ekonomik, siyasal, yasal ve kültürel yapıyı yeterince bilmek elzemdir. Örnek olarak Türkiye’de örgütlerdeki yaş oranlarının artması konusunda doktora tezi yazmak isteyen biri, bu konuyu Avrupa ve ABD’de popüler olduğu için seçmiş olması muhtemeldir. Oysaki ülkemizdeki yapıya bakılacak olursa asıl sorun genç ve işsiz nüfustur.

Ülkemizde Ö/Y eğitiminde, niceliksel yöntemler genellikle tek yöntemmiş gibi sunulur ve bu araştırmacıyı anket kullanımına iter sonuçta da bu kapı törensel görgülcülüğe çıkar. Oysaki niceliksel araştırma yöntemlerinin yanında niteliksel yöntemlerden yararlanmak hatta bu iki yöntemi bütünleştirerek kullanmak daha sağlıklı bilgi ve kuram üretimine katkı sağlayacaktır. Fakat araştırmacılar niteliksel yöntemleri, araştırma sürecinin daha zahmetli, zaman alıcı ve ustalık gerektirmesi nedeniyle kullanmamaktadırlar. Kullandıklarında ise niteliksel yöntemlerin nesnel ve genellenebilir olmaması sebebi ile tez jürisi önünde zor duruma düşeceklerinin bilincindedirler.   


Sonuç olarak bilim üretmek yerine, prosedür ve engelleri aşarak unvan almak için uğraşan ve bu unvan için tüm süreçlerde gayri ahlaki sınırları zorlayarak en kolay yönden nasıl tez yazılabileceğini sorgulamak araştırmacıları törensel görgülcülüğün kucağına itmektedir. Bu durum ülkemizdeki bilimsel çıktıların niteliğini olumsuz yönde etkilemektedir.    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder