Sosyal hayatın dinamikliği özellikle de günümüzde öylesine
hızlı ki, geçmiş dönemlerde onlarca yılda yaşanan değişimler şuan ki
yaşantımızda tek haneli yıllara indirgenmiş durumda. Bu değişim hızı tüketim
toplumu haline gelen bizlerin ve teknolojik gelişmelerin paralelinde
günümüzdeki ivmesini kazanmıştır.
Bizler bu hızda yaşayaduralım. Daha birkaç sene önceki
haleti ruhiyemizi, alışkanlıklarımızı, hal ve hareketlerimizi şuan ki
bilincimizle bir tartıda tartmaya kalkmayalım. İstisnalar harici birçok
hareketimizi farklı, komik ve garip bulmamız içten değil. Bu bireysellikten
çıkıp toplum ölçeğinde 30,40 yıl geriye gidildiğinde bu değişimin soğukluğunu
rahatça Yeşilçam filmlerinde hissedersiniz. Aşklarımızı, duygularımızı bile farklı
yaşıyoruz artık.
Yukarıda size evin bahçesini, balkonunu gezdirdim şimdi
oturma odasına girmeye hazırsınız. Bizler tarih’i günümüzün paradigmaları ile
yargılıyoruz. Oysaki geçmişin ideolojileri, değer yargıları çok farklı,
insanların inançlar uğruna kurban edilmelerinin üstünden daha bin yıl geçmedi
ya da köleliğin biteli yüz yıl olmadı. Günümüz anlayışıyla çağ dışı olan bu
unsurları o zamanın mantığıyla düşünmezseniz eğer yanılgıya düşersiniz. Ve
inanın ki geleceğin toplumu da, kendimizi uygar bulan bizleri seks işçiliğini
önleyemediğimiz, toplumlar arası refah farkını çözemediğimiz için medeniyetin
en çok vücut bulduğu Avrupa ve Amerika’da başta olmak üzere barbar olarak
nitelendireceklerdir.
Durum bu iken siz kendi geçmişinizin den tarihi dinamiklere
göre düşünmeden, günümüzün bakış açısıyla utanç duyarsanız, sırt çevirirseniz. Gelecekten
de siz empati beklemeyin.