Uzun zamandır kitapçılarda bakıp bakıp çıktığım almadığım
sadece merak ettiğim bir kitap vardı. O kadar elimde sağına soluna baktığım
sanki içini çözebilecekmiş gibi arkasını okuyup yargılara vardığım bir kitap. Geçen
hafta almak nasip oldu, o almak ki ne almak işi gücü hemen bitirip sevgiliye
koştum sanki bitiresiye kadar. Dilimde kolayca ezilen büzülen hayatımda
kulağıma hiç çalınmamış kelimelerde işittim, velhasıl bu kelimeler beni yormak
yerine yediğim çerezlerin arasında karışmış bir iki fındığı tesadüf eseri
bulmak gibiydi. Kolayca okunuyor fakat her paragrafta ayrı bir felsefe ansızın sizi
buluyor, söyleyemediğiniz ya da hayatınızda hiç fark etmediğiniz
şeyleri fark ettiriveriyor insana.
Sadece bir roman okumuş olmuyorsunuz kesinlikle! denemeler, hikayeler, felsefeler sarıveriyor dört bucağınızı.
Bir önce okuduğum dünyaca ünlü bir yazarın kitabını sol elime, Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü sağ elime aldığımda öyle ağır basıyor ki Ahmet Hamdi üstadın eseri. Bittabi bu ağırlık varlık alemindeki ki ağırlıktan çok fikriyat ağırlıdır.
İnsanlarınki gibi kitaplarında ömrü var, okuyup bittirdiğim evvelsi gece son nefesini ellerimde verdi gariban. Şimdi bu elvedaya mı üzülmeli? Yoksa dilimde bıraktığı bu tadı başka kitaplarda mı aramalı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder