Doğuştan beyin felci geçiren
Christy Brown’un hikâyesini hem kitabıyla hem de filmiyle harmanlayıp
duygularıma damıttım. Bu kadar olumsuzluğa rağmen hayattan yılmayan bu insan
kendimden utanmamı sağladı da denebilir. Şükür ki her uzvumuz yerinde fakat ne
yazık ki değerini bilmiyoruz.
Kahramanımız daha
çocukluğundan itibaren sadece kullanamadığı uzuvları ile değil fakirlik ve
başkaları tarafından anlaşılamamanın verdiği üzüntülerle de savaşmaktaydı. Aslında
bu hikâyeyi görerek, okuyarak, hatta gerçek olduğunu bilerek hikâyenin içine
kolaylıkla girebilirsiniz fakat dikkat edin bu süreç sancılı geçecektir.
Kahramanın yerine kendinizi koyunca, verdiği tepkilerin, çocukluğuna dair bütün
sancılarının az bile olduğunu biz olsaydık çok daha fazla tepkiler verirdik
diye geçirmiyor değiliz içimizden.
Peki ya annesinin
sıcaklığı, 23 çocuğunun arasında Christy’e ayırdığı zaman, verdiği değer ve Christy’nin
etrafındaki yüreği geniş insanlar dünyaya dair umudumuzu daha bir sıcak
tutmuyor mu Sizce de? Bunun dışında daha çocukluktan itibaren her şeyi
kahramanız ile birlikte öğrenip aslında bizim kolayca yapabildiğimiz, kıymetini
bilmediğimiz hareketlerin ne kadar şükredilesi olduğunu öğrenmedik mi?
Çok duyduğumuz şehir
efsanelerinden biridir; bir uzvun eksikliği, diğer duyu organlarını pozitif
yönde geliştirirmiş ya! Doğru olmalı bu görüş çünkü kahramanımızın sıkıntılarından,
acılarından uzaklaşmasını sağlayan resimleri veya yazıları diğer uzuvlarının
aksine öle gelişir ki sol ayağıyla sadece İrlanda değil dünya çapında tanınan
bir yazar haline dönüşür.
Kahramanımızın yaşadığı
tek taraflı aşklar, başkalarının kendisine karşı duyduğu acıma hissini
hissedebilmesi, hatta uçakla tedavi için Fransa’ya giderken kendisinden daha
vahim durumda olan insanlara bakarak şükretmesi. İşte tüm bunlar bize, engelli
insanların bizden tek farkının uzuvları olmadığı, gerçek farkın bizim
basmakalıp düşüncelerimizden sıyrılmamamız olduğu gerçeğini öğretiyor bize.
Fakat şunu da
söylemeden geçersem tarafsızlığım zedelenir. 23 çocuklu bir ailenin merkezinde
olmak, aynı zamanda sol ayağıyla normal insanların yapmakta zorlandığı
resimleri yapıp, fikirlerini kâğıda dökebilmesi sonucu tanınması süreci, kahramanımız
aleyhinde fazlasıyla hoş görülebilir bir pozitif ayrımcılığa işarettir. Fakat
her durumda Sezar’ın hakkı Sezar da kalmalı. Bu açıdan bu açıklamayı yapmak
istedim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder