Uzun yıllar içimde hissedemediğim kavramdı aidiyet. Ne
doğduğum topraklar benimdi, bendi ne de yaşadığım gurbet, insan bastığı toprağı
yaşamak ister. Köhneleşmek, çürümek yerine her adım atışında mutluluğun tadını
çıkarabileceği topraklarda yaşamak ister. Bulamamıştım işte ben gerçek yurdumu
iki şehrin arasında sıkışıp kalmıştım. Sonradan fark ettim ki aidiyet sorunum,
sevgi sorunummuş bambaşka bir şehirden bambaşka bir insanı tanıyınca yaşadığım
gurbet sıcacık oluverdi.
Peki, hakikatten bu muydu tüm cevap? Bir sevgi mi ait kılı vermişti beni, yabancı bir toprağa? Kim bilir?
Bende bilemedim işte belki de göze en hoş gelen cevabı
kendime yaren edindim. Beklide hayatın sistematiğiydi bu. Sanırım hayatın çarkçıbaşı sına sormak gerek…