25 Mayıs 2014 Pazar

Tanıdık Bir Dost Gibi

Kıskıvrak yakalandık, dökülmeye yüz tutan dilimizdeki hecelerle
Uğruna inanmışlığın verdiği, üryan iç kabarmasıyla
Sırf ‘sız’ ekini çok kullanıyorum diye kendime kızmalarımla
Böyle olduğu kadarıyla, yâd edebildiğim hatıralarımla
Yarına uzanan umutvari deli bıçkınlığımla
Onunla bununla tüm pespayeliğimle
Apaçık penceremde sabahın güneşiyle
Dün yazdığım şiirimle
Geçmişteki günahlarım, gelecekteki sevaplarımla
Hiç aklıma düşmezken bir anda
Usul usul bir şeyler yapmaktan çok beylik laflar etmeyi seven kibrimle
Dilimde peyda olan ortaçgil şarkımla
Ummadığım anda öyle bir yakalanırım ki kendime
Hiç utanmadığım, hiç tanımadığım kadar kendimi.

Boşluklar

Kemirir bazen güzel anılarını içindeki sızı
Hissedemezsin, sorgular bulursun hayatı
Boşluk, mutsuzluk, umutsuzluk derya deniz
8 kollu bir ahtapot gibi fikirlerin ardında bıkkınlık sarsar omuzlarını
Bağlanamadığın amaçlar, okuyamadığın kitaplar vardır.

Ne için dersin ne için bu tantana
Oysa herkes mutlu, daha demin gördün parka dolaşan mutlu aileyi
İçinde büyüttüğün kaçma hissini bir kere daha en derinden tatbik edersin.
Bu sıyrılma anlayışı neyden gelir ki?
Niçin sarpa sarar insanı olduk olmadık?
Bırakamadığın sigara gibidir illet.

Bizim umutlarımız hiç eksilmedi azizim.
Umutla uyandığın bir sabah elbet gelecek.
Kaçıp gitmeden, elindekilerle kurabildiğin bir hayat.
Mevzu bahis o günün ne zaman geleceği. 

21 Mayıs 2014 Çarşamba

Hep Haklıydım

Anlamak için kaybettiğim vakitlere yazık.
Boşuna demedim herkesin dereden içtiği su farklı.
Niçin anlatma hevesine düşerdi ki zaten insan?
Biz değil miydik ki en acılı sonatı kol kola okuyan?
Neydi bizi ayıran?
Hangi bedbinliktir ki hayat hevesinden soğuttu bizi?

Sordum hem de onca inada inat.
Meşakkat'ime anlam verememiş ki, dünyalık derdimi anlasın.
Boş bir zahmet uğruna mı dayandın, sefası elbet yakın.
Yalnızlık benim, çokluk sizin olsun.
Elbette anlaşılacağım!
Sabahın seherinde haykıracaklar beni.
Tutunamayanların önderi. 

19 Mayıs 2014 Pazartesi

Ucuzdu Hayatlar

Metanetsiz kapkara yüzleri vardı.
Karın doyurma cefasına heyhat
Umutlarının karası mıydı ki yüzlerine çalınan?
Elden ne gelirdi ki üç beş kuruş uğruna satılmıştı ömürleri
Acıdan sızlamaz yürekliler, yazdı alın yazınızı
Kaç hikayelik ömürlerinizle, arkanızda bir yas bırakıp gittiniz
Özlediğiniz adalet, alacağınız hak ile birlikte gittiğiniz.

11 Mayıs 2014 Pazar

Olamamak

Kaç sırtlı bir geminin, kaç yüzlü insanları.
Oysaları yok, sevmemde ben.
Dimdik, vakur bakışlar.
Küçümseyici, alt edici gülüşmeler.
Kokusunu duyarım ben bu duyguların.

Yoğurduğum kelimelerin harici, duyguların.
Bilmeden yaptığım büyü gibi.
Sırf uysun diye düzene, kaldıramadığın başların.
Ve yine sırf bizler olmak adına karşı çıkamayışların.
Bin gün bir pişmanlığın peşinde, bir günlük bin pişmanlıkların.
Olamamaktan geçemediğin yolların.
Olasılığı dahi ihtimal ettirmediğin korkuların.
Yüzleş artık ve savaş. Ömür kısa.

10 Mayıs 2014 Cumartesi

Mütemadiyen Yalnızlık

Şefkat var damarlarında insanoğlu, kaskatı kesilemiyorsun öle
Oysa kaç zaman oldu, kuru ahengindesin hayatın.
Kapkara dinginlikte mütemadiyen,
Kaçmak, oysa kaç kez denedin, olmadı busun işte.
Uğraştığın, boğulduğun, kendi atalet denizin.
Silkindiğinde oldu, seversinde mütemadiyen güçlü görünmeyi.
Napacaksın, hangi metanet seni başkası olmaya itecek.
Uzak olduğun onca insana, onca yüzü sen mi çevireceksin?
Var mı bu güç sende, neyin tereddüdü seni titreten?
Üzmek! Sevmezsinde sen, mayanda yok.
Fakat yaptığın? O sayılmazdı muhakkak, en çok cepheyi kendine açmıştın.
Peki, bu içten gelmeler, niçindi ki savaşların?
Boş bir gaflet uykusu gözünü açtırmayan, böyle diyeceksin belki yarın.
Kimin sözünü dinledin ki kaçtır yaşın! Hep sen bildin.
Hep sana kaldı bilmek. Zor zanaattı bunu ufaktan öğrenmek.
Doldurmaya çalıştığında buydu asıl.
Kaç fırsattı ki aradın, bulsan durmazsında bilirim.
Hep güçlü, en güçlü olduğun gibi, tek başına hissedeceksin rüzgarı yüzünde.
Sadece sen bileceksin duygusunu, hüzünlü yanı da bu.
Aynı metaforlarla yazdığın onlar gibi, sıkacaksın onları kendinden olduğu gibi.
Amacım da farklıydı ki, umursamaz olmam hak.

4 Mayıs 2014 Pazar

Sır

Bitirildi, yitirildi, gidildi.
Delirildi, sevildi, ne verildi.
Ne denirdi, biteviye denildi. 

Eksik

Eksiktik işte, hep bir eksik
Vardı, onca şey vardı. Şükür!
Ama bir şey eksik
Neydi, kaçtı eksik
Kaçtı bilemedik ne eksik
Durduk dinlendik, döneceğiz yine biri eksik
Sabah kalktım, umudum eksik
Gece yattım, kalktım düşüm eksik
Sürün den kurbanda kestiğin, koçun eksik
Aha bak yazıyorum, sona gelecek o güzel kelime eksik
En olur yerde edemedin bak, dilinde küfrün eksik 

Kapalı Kapılar

Özenilirdi zamanında onca varlığa.
Bedbahtlığımızdan öte kaldı mı ki artık huzura özentimiz.
Hesap etme hevesinde değildik hızlıca bastık geçtik basamakları.
Tatlar ise aynı mayhoşlukta, hatırlayınca boğazına düğüm.
Teklik zulüm, oysa bilmezdik kıymetini varlığın.
Özgürlük adı altında yazdığımız manifesto gibiydik.
Timsali olacaktık onca çocuğun, peki bu halde mi?
Neyi arzulamıştık, hangi bencilliğin kalp ağrısına düştük?
İstermiydik ki kelime ve hayallerin ötesinde olmayı?
Korkulmuştu bir kere ağu’lu meyvesinden zakkumun.
Oysa tadı damağımızda cennet meyvesinin.

Gayrı biz günahla sevabı bilemedik.