Bilmem kaçıncı insanlık buhranına gebe Orta doğu coğrafyası.
Kayıtsız kalmamak elde değil. Ki zaten kayıtsızlık nedir, kilometre hesabıyla
mı ölçüyoruz insanlık hesabını? Çok değil yakın zamanda Çin-Uygur Türkleri,
Hindu-Müslüman gerginliği vesaire, vesaire, vesaire. İnsanlar mezalimden
mezalime koşarken biz halen bilmem kaç mega piksellik telefonlarımızla sözde gelişmişliğin
öze bir türlü yansı yamamasını tartışamıyoruz halen.
Belgesel veya haberlerde izlediğimiz kadarıyla üzülür olduk.
İnsanlık dramlarına karşı empatimiz yerle bir, uyutuluyoruz hayat bize devam
ederken yanı başımızda bir çığlık! niye tıkarız ki kulaklarımızı. Söz ettiğim
devlet politikaları da değil her ülke için devlet politikalarını yönlendiren
baştaki kaymak tabakadır, benim asıl bahsettiğim bireysel ihtiraslarımız da bizlerin
insanlığımızı bu derece yitmeye meyilli olmamız. Ne yapabiliriz ki? Aslında
şuan asıl soru ne yapabileceğimizden çok bizlerin en azından bu olayları medyada
gördüğümüzde kalbi yanıyor mu? İnsanlığımızdan geriye kaldı mı bir kırıntı? Yoksa
sizde insanları mezhebine, ırkına, diline ayırıp reva görür müsünüz bu
azapları?
En başta da belirttim ya insanlığımızı kilometre hesabına
indirdik artık, dünyanın öbür yanında olanlar bize uzak ya kültürümüz, dilimiz
belki de dinimiz ayrı diye çokta yakınsamazdık. Ama bilemezdik ki yanı başımıza
bize benzeyen insanların aynı durumlara düşeceğini.
Ben anladım ki insanlık kendi buhranından çıkamayacak, teknolojiyi
medeniyet olarak adlandırdığımız dan beri sanki daha az görüyoruz yanlışları
oysaki sözde köleliği kaldırmamızın üzerinden bile yüz sene geçmedi.
Bam telinize bu tiksinçliklerin kendi ırkınıza, kendi
ailenize dokunmadan da sadece insan olduğunuz için basıldığına ümit ediyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder