11 Aralık 2014 Perşembe

Boşluklarım

Doldurdukça doldur bardağını kana kana iç
Bu senin en helalin doyma asla
Yadırgadıkların bir yana
Üzerinde öyle olduramadıkların var ki
Ya altından kalkamadıklarına ne demeli
Demir gibi duyguların var dostum
Kesmeli duş aldığın su tenini
Olduramayacağını bile bile kapılmalı en yakın bulduğun nehre kendini
Düşüncesizce üryan duygularımız ve günahlarımız
Tence kardeşçe kaçıncı dansında kim bilebilir
Kim bilebildi anlat o halde
Diline ket vuran onca hece nasıl oynaştı senle
Kibirce ve büyükçe kendinden bir tutam at küçükçe
Sen ve biz olduramadık dostum
Yakalayamadık güneşin doğuşunu
Sabahlara bilmem kaç satır var daha
Bir güne daha, iç gıcıklayan sadık dostlarına daha selamlar
Ben erken çıkarım kaçarım ki bulamazsınız beni
Kendi boşluğumda aradığım insanları bulamamak ne büyük acı! 

1 Aralık 2014 Pazartesi

Babam

Vakitlerimizi bol gördüğümdendi aldırmaz duruşum
Bir bilebilseydin aslında ne çok şeyimmişsin
Vakur bir bilmişliğin olurdu hep üstünde
Ben o denli uzaktım sana bir fiil
Yaklaşmazdım geçmiş ve kendimce nedenlerimden ötürü
Çok geç anlamıştım sevdiğini bile
Burun sızlatır insana gerçeklik buğusu
Yanındaydım o gün ve gece gördüğünü de biliyorum
Kızma bana senden çok ağladım ilk sefer
Şimdi uzaksın ki senden dünyalıklarımız kaldı geriye
Yaşayacağız! Yaşayacağım ki
Arkada üzülenlere senden bir armağanım artık  
Beni bunca dünyaya bulayıp gittin be

26 Ekim 2014 Pazar

Ölmek!

Ölmek! Kim bilir hangi cenginde hayatın
Zevke müritliğimizin utancın da
Bitap susamış, hayatı duyarken içinde olamamış
Beyhude ve beynelmilelliğin den utanmış
Hayatının herhangi bir dakikasında onu hiç tanıyamamış
Aldanmış ve olmak istenmemiş gibi
Sefalar dan uzak cefaya bulanmış
Tek ve baki olabileceğine inanmış gibi
Hangi sureti alıp takmalıydı şimdi
Dürüstlüğe inancı kalmamışçasına titreyerek elleri
Bir kadına aşkın ne çok yakıştığını da bilirdi
Oysa mantığın aşka takılı kalmış ilmeği
Hissiyatsız lığından korkarken, bahtsızlığına ne demeli
Neyin tekrar edilmeyeceğini bilmeden, hatalarla yaşamanın ne anlamı var.  

Tahayyüllerimiz

Şimdi tahayyül ederken koca bir geleceği
İçinde tatbik edemezken sen beni
Ben şimdi hep tahammüle gebe yaşıyorum
Biz bozuk muhakemelerimizle doğru aklımıza güveneduralım
Hayatlarımız geçmeye, anlamlar kaybolmaya yakın
Oysa ne kadar soru var kafamızda durunda bir bakın
Yıkılıyoruz ki kuruntularımızdan büsbütün
Arkada sittin hece hep diyemediklerim kaldı.  

25 Ekim 2014 Cumartesi

Heyhat

Önemi kalır mı artık?
Bir parça ömür alamadıktan sonra geride
Uzak geçmişten öte, yakın gelecek korkuturken birde insanı
Saplanıp çıkamazsın öyle kolay günahlardan
Kendi günahsızlığına, aklanmalarına selamlarım bilmukabele
Velhasıl hissetmek öylesine derinden ve içten
Kaçışlarının örtüsü olmaya yetecek mi?
Düzgün ve toplumun istediği gibi yaşayacaksın
Oysa kaçışların ve içinde bir ben olacak
Sığamayacağın, yakınsayamadığın yırtmak istediğin hayatında merakların olacak
Alışadururken insan onca şeye
Bilemediklerine karşı kin ve nefretin artacak
Evhamlı analara dönüşeceksin
Hayat senin adına senin planlarını çoktan çizerken
Beklentilerini başkalarına bırakacaksın
Oysa bu renksizliği yırtmıştım ben
Kendi renksizliğimle birlikte durmuştum da korkmamıştım
Yüreğimi koymuştum ki heyhat o ne yürek
İnanmadılar, ki beklememiştim aynı yürekliliği 

24 Ekim 2014 Cuma

Bir Göç Şarkısı

Davetkâr bakışlar sezdim, nefsanî canavarlıklar adına
Uzaktım bir fiil, istemedim.
Ben ki kendi yel değirmenlerimle bitirememişim savaşımı
Başka cepheler açmak nedendir ki?
İnsanına hayli uzak bir ege kıyısını hayal eden romantiklerden olamadım
Gerçekler gözlerime vururken büyük dolu taneleriyle
Benim vücutsuzluğum ve hayalperestliğim bir tek bizeydi
Ayaklarım sağlam basabilmek adına yere topuklarımı daha kaç kere vurmalıydım?
Artık onsuzluğun hüküm gezdiği şehirlere gidebilmek
Belki de yâd edip eskileri kendi geleceğime ket vurmak istedim
Belkili ihtimallere sığmayacak kadar genişlerse eğer insan
Bir fiil, ikinci elden mutluluklara da eyvallah diyebilirmiş
Bize sevap olmuş tenlerin ışıltısını şimdi nerden duyardık?
Kim anlatabilirdi ki bu hazzı bize?
Artık gitmelerle gelmelerin arasındaki mesafe bile azaldı
Büyük insanlığımızdan geriye söyle ne kaldı?
Daha ne kadar pespaye edebilirdik kendimizi insanlara?
Suçlu aramıyorum bilirsin, Artık olmayacağım için yerimde   
Günahlarımızı sırtlayabilirim, kendi matem'ime göçe bilirim.    

Tükenmeyebilmek Adına

Hissiyat eksikliği dedi doktor
Eksikmişim dünümden hallice
Beykoz sırtlarında beğendiğimiz ev kadarda yalnız
Gitgide hissizleşen bedenim de, umut emarem kalmamış
Geçmişin salt yakıcılığı geleceğime sıçramış
Yakınmış bu hastalığa yenilmem, İlacıda kalmamış
Niçin dedim, niçin içimde geleceğe yer kalmamış?
Oysa onun derdi başkaymış, Bej rengi tabakasında hiç sigarası kalmamış.

21 Ekim 2014 Salı

Aynı Yıldızın Altında ( The fault in our stars )

Güzeldi. Bunu söyleyebildim, uzun zaman oldu ki bir film farklı bir tat bıraksın dilimde. Halatlarım çözülürken hayatta güzel bir anıma denk gelen, özel anları kollayan filmler olur ya. Buda onlardanmış, özel bir anımı kollamış. Sade ve yapmacıksız, başroller mükemmel, milyon dolarlık projeler yerine güzel bir hikâyenin sıcaklığını küçük insanlarla, güzel ruhlarla yansıtabilen güzel bir film. Ayrı yeten müziklerine değinmezsem son yarım saattir filmin sonundaki 3,4 şarkıyı niçin defalarca geri sardığımın cevabını da veremem sanırım. Dramları ve kendimizi, bizden olan küçük insanları ekranda görmeyi seviyorum aslında ben, fakat film boyunca herhangi bir acıma psikozuna girmiyor insan gariptir.


Fakat kültürel şoklara da hazır olmalı insan, o yaşta ölümü o kadar kabul edişleri, ailelerinin tutumu v.s. farklı işte. Türkiye’de çekilse aynı film sanırım tek hatırlanan devamlı salya sümük ağlamalar olurdu.  

19 Ekim 2014 Pazar

İmlasızlığım

Arkada kalanlarımız oldu.
Ve bitmeyen davalarımız
Arada dönmek isteyenlerimiz de
Arabeskliğin den sıkılıp kırmak istediklerimiz de
Ne istediğimizi bilmeyip, bulduktan sonra kaçışlarımız da
Dertliydik bir fiil, bitmesini de isterdik
Neye bu kafa tutuşlarımız, devamlı başkalarının hayatındaki rötuşlarımız
Yetmezmiş gibi hep geri duruşlarınız
Koşmak basitti ya ardımıza dönüp bakamadıklarımız
Vasiyetlerine bile, takındığımız ihtiyatsızlıklarımız
Uzak olmanın yakın olmaya değerini de bilememişiz biz
Hatta hatalar koynumuzda uyumuşuz
Sözlerimizin değerine salalar okunmuş
Kalabalıklardaki yalnızlığımız
Dinlemekten öte konuşmaya çalışmalarımız
Biz patika yollarımızı her zaman kestirme sandıkta yanıldık
Doğmanın ya da yaşlarında bir adabı kalmadı artık
Mutluluğu arama gibi bir amacımızda
Vedalarda bizler için kavuşmalarda
Hepsi güzel birer anı artık. 

Olabildiğince

Eksik ve Munzur ben, sen müstesnaydın oysa
Bu işte bir sessizlik vardı
Konuşulmazdı da tüm anlamların güzel birer imaydı
Tamam demedin diye kaç gecelerim sabaha vardı
Sensiz de geçmeye muktedirken hayat
Senden yana adımlarım hep yarıda kaldı
İşte bu hayattı
Cetvelle çizilmezdi insanlar, matematik gibi toplayıp çıkaramazdın doğruları
Şimdi bekliyorum daha yaşanacak ne kaldı

17 Ekim 2014 Cuma

Bir Şehir

Yenemediğim zamansızlığımı, göremediğim insanlara adadım hep
Bilmelerine gerek yok, içimde taşıdıklarım bende hep tekrara gebe
Öle az ki yapabildiklerim, sığamamam hep bundan değil mi?
Anlamalarını istemiyorum artık, savaşlarım la ben
Tensiz hislerimde, en karanlık tatbikinde  
Dâhil edemem ki cenklerime, ne haddime!
En çok isterim mutluluklarını oysa
Gittiğim hiç istemesem de, o sabahları bilirsin
Yapayalnız arsız arzular bırakırken geride
Arkada duygusuz ve pişman
Kaçmazdım ki, gitmez mi sanırdın ayaklarım geri?
Hiç istememelerimi en çok bilirdin oysa
Defaatle amaçlarım, mutluluğum ve coşkunluğum olmuştu gelmelerim     
Şimdi uzak bir şehir var geride, bilinmeyen bizde gizli
İçimizde bir yerlerde, sakin sessiz uyanmak istenmez rüyasından
Masumca, usulca fısıldaşır, bozamayacaklar bunu bende 

Sebat Ediyorum

Defaatle sığamadım dedim söyledim bunu
Dedim ki ben olamadım, sıkıştım.
Kendimi bilemedim, yapayalnız yürüdüm birçok kere  
Gören veya duyandan ziyade âmâ insanlar etrafımda
Korkmuyorum, bilseler veya bilmeseler
Aidiyet veya onsuzluk, küçük sığınaklarda kafamı çıkaramıyorum
Boğuluyorum, sular çekiyor bedenimi
Kapılmış buluyorum kendimi ezgilere
Tutunamıyorum, oysaki başım hep dik benim
Sığamıyorum, boğuluyorum
Görmüyorum kimseyi, çıkmıyorlar karşıma, çıkamıyorlar
Yalnızım, defaatle kendimi telkin edip dik tutuyorum başımı
Ben duygularını bol yaşayan insanım, bolca dağıtırım mutluluğumu bile
Dizlerimin üzerinde veya dimdik ayakta, olamadığım, bilemediğim yerlerdeyim
En yabancı çevrem, bilirler ben anlatmayı sevmem
Kaçmak, geldiğim yere veya hiç bilmediğim bir yere
Öyle halatlara sarmışlar ki çıkamıyorum
Bağlılık kötüyken böylesine, en ihtiyacım olduğunda bile gidemiyorum
Etrafım sarıldı. Mantığımdan kurtulsam da artık girme denilen kapılarım da oldu
Yasaklarım, sevdiğim kurallarımdan öte deliliğim
Yaşlanıyor muyum neyim?
Heyecan yoksunu öbür günümden bu günüm
Daha gidecek yolumuz, yolum yok. Yoruldum.  

14 Ekim 2014 Salı

Sözde İnsanız

Bilmem kaçıncı insanlık buhranına gebe Orta doğu coğrafyası. Kayıtsız kalmamak elde değil. Ki zaten kayıtsızlık nedir, kilometre hesabıyla mı ölçüyoruz insanlık hesabını? Çok değil yakın zamanda Çin-Uygur Türkleri, Hindu-Müslüman gerginliği vesaire, vesaire, vesaire. İnsanlar mezalimden mezalime koşarken biz halen bilmem kaç mega piksellik telefonlarımızla sözde gelişmişliğin öze bir türlü yansı yamamasını tartışamıyoruz halen.  

Belgesel veya haberlerde izlediğimiz kadarıyla üzülür olduk. İnsanlık dramlarına karşı empatimiz yerle bir, uyutuluyoruz hayat bize devam ederken yanı başımızda bir çığlık! niye tıkarız ki kulaklarımızı. Söz ettiğim devlet politikaları da değil her ülke için devlet politikalarını yönlendiren baştaki kaymak tabakadır, benim asıl bahsettiğim bireysel ihtiraslarımız da bizlerin insanlığımızı bu derece yitmeye meyilli olmamız. Ne yapabiliriz ki? Aslında şuan asıl soru ne yapabileceğimizden çok bizlerin en azından bu olayları medyada gördüğümüzde kalbi yanıyor mu? İnsanlığımızdan geriye kaldı mı bir kırıntı? Yoksa sizde insanları mezhebine, ırkına, diline ayırıp reva görür müsünüz bu azapları?

En başta da belirttim ya insanlığımızı kilometre hesabına indirdik artık, dünyanın öbür yanında olanlar bize uzak ya kültürümüz, dilimiz belki de dinimiz ayrı diye çokta yakınsamazdık. Ama bilemezdik ki yanı başımıza bize benzeyen insanların aynı durumlara düşeceğini.

Ben anladım ki insanlık kendi buhranından çıkamayacak, teknolojiyi medeniyet olarak adlandırdığımız dan beri sanki daha az görüyoruz yanlışları oysaki sözde köleliği kaldırmamızın üzerinden bile yüz sene geçmedi.   


Bam telinize bu tiksinçliklerin kendi ırkınıza, kendi ailenize dokunmadan da sadece insan olduğunuz için basıldığına ümit ediyorum.  

13 Ekim 2014 Pazartesi

Müstakil'im

Müstakil yaşamlar barınağım
Boş uğraşlarım ya da onlardan kaçamayışlarım
Yıllara sığdırmadığım, gözümü düşlere kapayışlarım
Anlamazsın diye defalarca anlatışlarım
Onlarım bunlarım ya geride kalan yıllarım
Duraksamaz ilerlerken soramadığım için korkmalarım  
Ya da arayıp da mezbelelikte bulamadıklarım
Hatırlar hatırlamaz teşhis koymaların
Bitmez tükenmez geri duruşların
Muhteviyatına inanmayıp sorgulayışların
Gülüşlerin veya en yüksekten düşüşlerin
Bilemeyişlerin, geleceğe el uzatamayışların
Eteğine doldurduğun yasaklardan kaçamayışların
Coşkunluklarımdan duramayışlarım
İster olduğum halde birçok duyguyu yaşamayışlarım
Senlerim benlerim arda kalanlarım
Hesapsız kitapsız çok sorular var halen kafamda. 

12 Ekim 2014 Pazar

Delisin

Yırtılmış avuçlarımda, cenk meydanlarımda
Arayıp ta bulamadığım, Uzakta olup yakınsadıklarım gibisin
Tez elden gelmelerim, en ücralarımda sakladıklarım
Görmeye doyamadıklarım gibisin
Üç çayındaki muhabbetlerim, yek pare umutlarım
Küçükken muştuladığım güzel haberlerim gibisin
Tutsaklığım veya özgürlüğe namertliğim
Dilimde hiç edemediğim güzel dualarım gibisin
Varsaysan ki gurbetliğinim
Yarından umudu olmayan fakirliğim gibisin
Burnunda tüter mi bilmem?
Hiç yazamadığım en güzel şiirlerim gibisin
Kavimlerle göçmüş umutlarım
Varla yok arasındaki sırat’ım gibisin
Gittiğim yollardaki ışıksızlığım, mahcupluğuma inanmamışlığın
Ve şimdi kalırken zaman geriye
İstanbul gibi yaşayıp ta içimde, hiç kavuşamayacağım birisin.


Sözüm ona

Sen ocak soğuğu, ben eylül vedası
Bu duyduğumuz hangi tekerrürün hoş sedası
Evvelce işitilen güzel sözlerinin istenir olsun bekası
Kışlara gebe kalmışsın, sözüm olur mu gayrı?

9 Ekim 2014 Perşembe

Teslim

Düşün, düşün ki kula kul olmuşluğundan utan
Aslına, asıl aşka olan uzaklığından utan
Nedir bu körlük, Gerçeklere kaç kat tepeden baktın ki bir de bunun için utan
Yazık, yazık ki ne yazık kaç güzel zamanlarım heba oldu gitti
Muhabbette afiyette olacakken, inandığın kof fikirlerin güzelliğinden utan
Elemi çağıran bendim, yanmaz mı sanırsın halen yüreğim?
Elbet gerçek olacak bir gün dileğim
Sen uzak ben uzak tek sığındığım yaradanım
Teslimim artık bende ben kalmadı.. 

25 Eylül 2014 Perşembe

Uzak

Sanmayın ki, sandıklarınızdan biriyim
Öğretilerinize sırtımı çevirmedim ki
Uzaksam eğer, yakınsadıklarıma ne demeli
Ya uzak olmanın kavuşmaya gebe olması?
Bu kadar karışıklıkta ne düşünüyorum ki
Fazlaydı bazen tükettiklerimiz,
En çoklarımızı yedi bazen en azlarımız
Kronik monotonluklarımız ve bazı fikriyatsızlıklarımız
Çok sözümüz olur da kelam ettirmez bazen, ihtiyatsızlıklarımız
Bulamamam bir hayli gerçekçi olur ki yok böyle itikatlarımız
Ben uzak o uzak. Yakınsayamadım hiçbir yere.  

22 Eylül 2014 Pazartesi

Öte de

Ellerini kırardı duysa
İnançlarını yitirirdi
Tamda bu günkü gibiydi
Hiç yere coşkunluk içinde
Sağa sola sığamaz taşardı
Sahi o günlerden geriye ne kaldı
Muhabbetvariydi güzel gönlü
Açmıştı sonuna değin
Kaç mabede girilmişti de duyulmamıştı bu huzurun baharı
Gecelere sırt çevirmez, dost bilirdi
Severdi insanları, yok yere dinlerdi onca hayatı
Umutvariydi gelecek güzel günleri
Nevbaharı bekler, dilindeki üç beş heceyi çevirdi durmadan
Yine üç beş tasası vardı, dilindeki şükürden gayrı
İnsan olmaktı tüm çabası
Kapışmadan yaşamaktı tüm fikirleriyle hayatı
Oysa anlamadılar
Dinlemediler önce
Sonra aramadılar
Bir vakit geçti,
Çocukluğu sırt çevirdi en sonunda
Yapayalnızlığı en çok o bildi
Kaç gündür ki ahretlik soluğu da tekler oldu
Boş batıl ne varsa bohçasına doldurur gibi doldurdu hayaline
Temiz gitmeliydi, güzel günlerini katladı önce
Kirlilerini ayırıp attı
Artık anlıyordu, çözmüştü hayatın zikzağını
Üzülmüyordu da, zaman katmerlemişti
Duysa duysa, bilseydi eğer bileklerini keserdi.
Görmedi ki! iyi ki de görmedi
Söylemediler ona, geldikleri de yoktu ya
Ama isterdi inan olsun isterdi.
Bilse de öleceğini isterdi.
Niye bilmezdi ama mutlu görmek isterdi.
Susardı önce görseydi.
Dayanacak birini arardı yıkılmadan.
Arabeskti, pespaye bir arabesk
Öle kapkara anlattığıma bakmayın siz
Öyleydi böyleydi. Dile kolay gelirdi anlatması
Oysa sorsanız öyle böyle değildi
Çok severdi anlatmayı
Dinleseniz içinizden sabahlar ederdi
Ruhunuz yoksa sevmezdi ezilir büzülür kaçardı.
Beklerdi hem de ne çok
Çok da severdi beklemeyi
Kaç kez ki beklemişti dur duraksız
Gelmezdi derdi
Her şey gelir geçerde, bazen istenen gelmez  
Çok ta kaçası gelirmiş, sabahı ettiğimiz bir muhabbette söyledi
İnanmadım önce
Kimden, neyden, hangi memlekete kaçardı ki?
Kaçmak istermiş, istermiş ki öte de rüzgâr vursun yüzüne
Sonunu getirememiş hikayenin.

31 Ağustos 2014 Pazar

Ehli mi Sandın Hayatın? Değilim

Hiç olmadığımız biriydik
Gülüşlerimizdeki sahtelik
İçimdeki kapkara sadelik
Yok, bu biz değildik.
Niçin yalandık?
Hani göster elinde ne var, neyi kazandık?
Gelişi güzel beklerdik ölümü
Geçmezdi günler hep cepten yerdik
Hep bir selam borcumuz kalırdı
Bir türlü olur edemezdik
Yazık ki ne yazık!
Devran döner ben, biz, o, bu şekilde
Hangi safsataya inandık?
Hep bir olmamışlık vardı içimizde
Olmadı hep ham kaldık
Oysa o kadar çok istenirdi ki
Barışmak gelmişiyle geçmişiyle, hiç dönemeyecek gibi bir daha
Sanki hiç korkmamıştık
O öğleden sonra tek bir ağacın melteminde uyuya kalmıştık
Varımız ya da yoğumuz değildi fedaya gebe
Hiçbir şeyden vazgeçebilmiş miydik ki biz?
Gece veya gündüz, haftanın içi veya sonu değildi
Artık bizi ayıran
Başka bir yokluktu bu, hiç nasihati yokmuş dedemin bile
Ah be ah be bu yokluk, cepteki parasızlık değildi bu keder
Dibinde suyu kalmamıştı kuyunun
Ben bu yokluğun feryadını kime anlatayım da anlasın
Emek verip sarıldığım onca şeyde de kalmamış
Neyi neyle karıştırsam da, neyi nasıl etsem de bulsam devasını
Yaşanmışlık, onca enine boyuna
O da deva değil ki, kendin bile bilemedin ki, bilmezler ki
Nerden bilsinler ki, onca ayrın gayrın var onca gönül ehliyle
Bir türlü sığdıramadım kendimi, ehil değilim ehil!
Aldanıp dönerler işte böyle bezgin. 

24 Ağustos 2014 Pazar

Debdebe

Kaç sabrı sınamıştık da adam olamamıştık?
Üç beş yokluk mu elzem etmişti bu kederi?
Ne diye bolca dağıtmıştık sevgimizi de bize kalmamıştık?
Oysa başkalarının sığıntı düşüncelerini dinlemeyeli olmuştu baya
Günlerden sefa, aylardan bolluk
En geniş zamanlarım, sevdiğim eylüllerim geliyor
Ardı karanlık ya neyse
Bu eksik itikatla yarına güvenimin kalmadığı da oluyor
Dışarıdan bakınca bu karışıklık, içimdeki debdebelere gebe
Silkinmek lazım diye onca bağırırken etrafa aynı kalır bulmak kendini, komik
Hep böyle bir savaş ardı korku önü ümit 

Neşriyat

Elbette, maneviyatsızca kudururken geceler
Uslanmayacaksın bilirim, neyin zannı beyaz elbisene vuran gölge?
En doğru muhakemeni en son ne zaman yaptın da
Dosdoğruyum dersin
O ise eğri büğrü, yoktur tövbe tastamamım

Kaç yoksunluk çektim, neyde eksiktim bende bilmem

Böyle

Sığıntı fikirler erbabı
Tükenecek elbet yazın sıcaklığı
Yalnız kalmaların anlamlanacak
Kendine inanmamışlığın safsatası
Seni, bizi, etrafımızı yakan
Yaşanmış onca’ların kokusu etrafta, sıcak yaz gecelerinde
Tütsülenmiş hayaller dimağını yakarken
Unutmamışlık, sırılsıklamlık, delilik belki de
Sıyrılamadığın deliliğin, mükemmeliyetçiliğin belki de
Hangi hadsiz düşe kurban edilmiştik
Farklıydık, sıradanlığı etraflıca düşünürken
Ummazdık, bile bile inanırken onca geleceğe
Bir gün bir gün sığmadığımızda
Oysa eşe dosta da haber etmiştik,

İnanırken buluveriyor insan işte kendini böyle. 

8 Haziran 2014 Pazar

Pespayelik

Ellerim katran karası
Toprak var avucumda
Ziyaret deyim umulmadık dünü
Hep içinde olmak isterken bugünü
Ya gerisinde kaldım ya da hep ilerisinde
Onca gelecek varken bu durgunluk niye?
Sabırsız kaçmaya yakın, sırf anlamasın diye
Kanun gibi hükümleriniz le
Benden medet uman gururunuzla
Sırf daha zaman var diye
Beklettiğiniz yarınlar, saf hayaller değil artık
Bırakıp da gidebilirdiniz
Hangi mertebenin insanlarıydık ki
Bu çirkef bezeli yollarda pespaye olabildik
Güzel bir ruh lazım azizim, tertemiz de bir kalp 

Kaygısız

Bayağı bulunup atılan eşya misali
Bulup çıkarıverdi en derininden sandığın
Öylesine değildi, nasırlı ellerin oyması
Amaçsız hangi güneş doğmuş ki ufuktan?

Böyleydi, unutmaktı mubah olan
Dert edinircesine durduk yere öylesine
Bedbaht lığımıza üzülürken
En basit şeylerin bile tarifini yapamazken
Sırasını, yılını, umudunu bile kaybederken

Dile Şiraz Eden Her Söz Gül Kelamı mıdır?

Bir deli cesaretidir koptu gitti koynumdan
Fikirde kalacağına zikirde kalsın dedim
O kadar da takardım ki mantığına, sıradanlığına
Geçmesin isterdim eylüller
Ve yazın içimde beliren o coşkunluk
Mütemadiyen yaşardık efendim
Dile Şiraz eden her sözü gül kelamı sanırdık
Hatta muştuluk verir gibi beklerdik, çocukça

Belki

Yarıda kaldı hevesler
Timsali gibi o günlerin, her anı her anlatışımda
Bir bir hatıramda
Biter mi sandık, öyle kolay
Yaşanır mı diye yaşar mı insan? 
Oysa bile demeden, bir iç bile çekmeden
En güzel zamanlarımdı, bunu güzel belledim.
Bir daha demeden, beklenti içinde dahi olmadan
Kaç belkili anım oldu kim bilir?
Gözlerim kapalı yine çıkarım karalığa.

2 Haziran 2014 Pazartesi

?

Hangi misale sıkıştırdılar bizi acaba?
Hangi dile peyda olduk?
Bilinmesi ne mümkün, kimin dilinde, hangi duada geçtik?
Kimler ayıpladı, kimler güldü arkamızdan?
Hangi bizi, hangi romana benzettik?
Hangi şehirdi en çok sevdiğimiz?
Hangi şarkıydı en çok söylediğimiz?
Dünlü mutluluklar mı sardı bizi bilmeden?

25 Mayıs 2014 Pazar

Tanıdık Bir Dost Gibi

Kıskıvrak yakalandık, dökülmeye yüz tutan dilimizdeki hecelerle
Uğruna inanmışlığın verdiği, üryan iç kabarmasıyla
Sırf ‘sız’ ekini çok kullanıyorum diye kendime kızmalarımla
Böyle olduğu kadarıyla, yâd edebildiğim hatıralarımla
Yarına uzanan umutvari deli bıçkınlığımla
Onunla bununla tüm pespayeliğimle
Apaçık penceremde sabahın güneşiyle
Dün yazdığım şiirimle
Geçmişteki günahlarım, gelecekteki sevaplarımla
Hiç aklıma düşmezken bir anda
Usul usul bir şeyler yapmaktan çok beylik laflar etmeyi seven kibrimle
Dilimde peyda olan ortaçgil şarkımla
Ummadığım anda öyle bir yakalanırım ki kendime
Hiç utanmadığım, hiç tanımadığım kadar kendimi.

Boşluklar

Kemirir bazen güzel anılarını içindeki sızı
Hissedemezsin, sorgular bulursun hayatı
Boşluk, mutsuzluk, umutsuzluk derya deniz
8 kollu bir ahtapot gibi fikirlerin ardında bıkkınlık sarsar omuzlarını
Bağlanamadığın amaçlar, okuyamadığın kitaplar vardır.

Ne için dersin ne için bu tantana
Oysa herkes mutlu, daha demin gördün parka dolaşan mutlu aileyi
İçinde büyüttüğün kaçma hissini bir kere daha en derinden tatbik edersin.
Bu sıyrılma anlayışı neyden gelir ki?
Niçin sarpa sarar insanı olduk olmadık?
Bırakamadığın sigara gibidir illet.

Bizim umutlarımız hiç eksilmedi azizim.
Umutla uyandığın bir sabah elbet gelecek.
Kaçıp gitmeden, elindekilerle kurabildiğin bir hayat.
Mevzu bahis o günün ne zaman geleceği. 

21 Mayıs 2014 Çarşamba

Hep Haklıydım

Anlamak için kaybettiğim vakitlere yazık.
Boşuna demedim herkesin dereden içtiği su farklı.
Niçin anlatma hevesine düşerdi ki zaten insan?
Biz değil miydik ki en acılı sonatı kol kola okuyan?
Neydi bizi ayıran?
Hangi bedbinliktir ki hayat hevesinden soğuttu bizi?

Sordum hem de onca inada inat.
Meşakkat'ime anlam verememiş ki, dünyalık derdimi anlasın.
Boş bir zahmet uğruna mı dayandın, sefası elbet yakın.
Yalnızlık benim, çokluk sizin olsun.
Elbette anlaşılacağım!
Sabahın seherinde haykıracaklar beni.
Tutunamayanların önderi. 

19 Mayıs 2014 Pazartesi

Ucuzdu Hayatlar

Metanetsiz kapkara yüzleri vardı.
Karın doyurma cefasına heyhat
Umutlarının karası mıydı ki yüzlerine çalınan?
Elden ne gelirdi ki üç beş kuruş uğruna satılmıştı ömürleri
Acıdan sızlamaz yürekliler, yazdı alın yazınızı
Kaç hikayelik ömürlerinizle, arkanızda bir yas bırakıp gittiniz
Özlediğiniz adalet, alacağınız hak ile birlikte gittiğiniz.

11 Mayıs 2014 Pazar

Olamamak

Kaç sırtlı bir geminin, kaç yüzlü insanları.
Oysaları yok, sevmemde ben.
Dimdik, vakur bakışlar.
Küçümseyici, alt edici gülüşmeler.
Kokusunu duyarım ben bu duyguların.

Yoğurduğum kelimelerin harici, duyguların.
Bilmeden yaptığım büyü gibi.
Sırf uysun diye düzene, kaldıramadığın başların.
Ve yine sırf bizler olmak adına karşı çıkamayışların.
Bin gün bir pişmanlığın peşinde, bir günlük bin pişmanlıkların.
Olamamaktan geçemediğin yolların.
Olasılığı dahi ihtimal ettirmediğin korkuların.
Yüzleş artık ve savaş. Ömür kısa.

10 Mayıs 2014 Cumartesi

Mütemadiyen Yalnızlık

Şefkat var damarlarında insanoğlu, kaskatı kesilemiyorsun öle
Oysa kaç zaman oldu, kuru ahengindesin hayatın.
Kapkara dinginlikte mütemadiyen,
Kaçmak, oysa kaç kez denedin, olmadı busun işte.
Uğraştığın, boğulduğun, kendi atalet denizin.
Silkindiğinde oldu, seversinde mütemadiyen güçlü görünmeyi.
Napacaksın, hangi metanet seni başkası olmaya itecek.
Uzak olduğun onca insana, onca yüzü sen mi çevireceksin?
Var mı bu güç sende, neyin tereddüdü seni titreten?
Üzmek! Sevmezsinde sen, mayanda yok.
Fakat yaptığın? O sayılmazdı muhakkak, en çok cepheyi kendine açmıştın.
Peki, bu içten gelmeler, niçindi ki savaşların?
Boş bir gaflet uykusu gözünü açtırmayan, böyle diyeceksin belki yarın.
Kimin sözünü dinledin ki kaçtır yaşın! Hep sen bildin.
Hep sana kaldı bilmek. Zor zanaattı bunu ufaktan öğrenmek.
Doldurmaya çalıştığında buydu asıl.
Kaç fırsattı ki aradın, bulsan durmazsında bilirim.
Hep güçlü, en güçlü olduğun gibi, tek başına hissedeceksin rüzgarı yüzünde.
Sadece sen bileceksin duygusunu, hüzünlü yanı da bu.
Aynı metaforlarla yazdığın onlar gibi, sıkacaksın onları kendinden olduğu gibi.
Amacım da farklıydı ki, umursamaz olmam hak.

4 Mayıs 2014 Pazar

Sır

Bitirildi, yitirildi, gidildi.
Delirildi, sevildi, ne verildi.
Ne denirdi, biteviye denildi. 

Eksik

Eksiktik işte, hep bir eksik
Vardı, onca şey vardı. Şükür!
Ama bir şey eksik
Neydi, kaçtı eksik
Kaçtı bilemedik ne eksik
Durduk dinlendik, döneceğiz yine biri eksik
Sabah kalktım, umudum eksik
Gece yattım, kalktım düşüm eksik
Sürün den kurbanda kestiğin, koçun eksik
Aha bak yazıyorum, sona gelecek o güzel kelime eksik
En olur yerde edemedin bak, dilinde küfrün eksik 

Kapalı Kapılar

Özenilirdi zamanında onca varlığa.
Bedbahtlığımızdan öte kaldı mı ki artık huzura özentimiz.
Hesap etme hevesinde değildik hızlıca bastık geçtik basamakları.
Tatlar ise aynı mayhoşlukta, hatırlayınca boğazına düğüm.
Teklik zulüm, oysa bilmezdik kıymetini varlığın.
Özgürlük adı altında yazdığımız manifesto gibiydik.
Timsali olacaktık onca çocuğun, peki bu halde mi?
Neyi arzulamıştık, hangi bencilliğin kalp ağrısına düştük?
İstermiydik ki kelime ve hayallerin ötesinde olmayı?
Korkulmuştu bir kere ağu’lu meyvesinden zakkumun.
Oysa tadı damağımızda cennet meyvesinin.

Gayrı biz günahla sevabı bilemedik. 

22 Nisan 2014 Salı

Gerek Sen, Gerek Ben

Öyle gerekti. Bur da işler böyle yürürmüş böyle yapmak gerekti.  
Gerekti, en uzağından bi on bin fersah kaçmak gerekti.
Gerekti, sıraya koymadan karman çorman yaşamam gerekti.
Gerekti, yanlış yapmaktan korkmadan üzerine gitmek gerekti.

Bazen de öylece susmak gerekti. 

Kaçtın!

Kaçtın?
Yaşın gibi ürkekti gözlerin, sahi sen kaçtın?

Kaçtın!
Yanmak istemezdin, öğlen güneşinden kaçar gibi kaçtın.

Yaştın!
Onca ham söze analık ettin, daha yaştın.

Kaçtım.
Onca söz zor geldi de arş-ı ala’ya kaçtım.

Düştüm.
Sıradanlık yağdanlığından bir damlaydım düştüm.

Düştüm.
En güzel yerinde uyandığın için düş’tüm.

Piştim.
Ey imanını sevdiğimin insanı, onca yıldan sonra piştim. 

8 Mart 2014 Cumartesi

Vaktiyle Kaç Kez Sınandın.

Sen şimdi hesapta soramazsın.
Yağmurunda gecenin tek başına dolaşırsın.
Düşünürsün, bilemezsin kaçıncı ayın dasın.
Doğru mudur yaptığın dışında mısındır hayatın.

Elinde olmadığından umutsuz sundur, kızarsın.
Dilinde adı, durmadan anarsın.
Ah o kaçıncı gündü acılar içerisinde kıvranırsın.

Vay be der günün birinde, unutmaz anarsın.

5 Mart 2014 Çarşamba

Kıymet

En değeri bilinmez denklem. Ey kıymet neyin değerini kime verirsin? Kimin değerini neye verirsin? An gelir sabah olur kimi kimden beklersin?

Zamanında bilinseydi değerin hiç ah olup düşer miydin dilden? Oysaki en meftun bendim, hangi ara bilemedim kıymetini.

Hangi zabıtta tutulmuştu da onca sözü bir bir sıraladılar sinem’e. Ey gururu kırılmış, incinmiş, bedbaht ruhum zor yollardasın.

Zor gelince atalete vururdun kendini, miskin bedenin ruhunu dinlemeyi ne zaman bıraktı ki? Oysa içindeki nefesten gerisi teferruattı.


Bilemedim ne yaşamayı ne yönetmeyi. E hani hatalarla öğrenecektik yaşamayı?  

20 Şubat 2014 Perşembe

Kaç?

Kaç güne bedeldi o anlar, kaç yıla eşdeğerdi? Kaç ses duymuştun, kaç yaşındaydı? Kaç tahammüle gebeydi, kaç kez yaşamıştı hayatında sere serpe ege güneşini doyasıya damarlarında?

Sen o değildin, o sen. Yarım yamalaktı bildiğin. Tatbik edemeyeceğin sözleri, istemediğin şeyleri vardı. Beyazın karaya sevdası gibiydi. Kaç git gelli bir denklemdi ki bu.


Pişmanlık hissi damarlarında evveliyatını sevdiğimin insanı. Bile bile gülmekte, seve seve ölmekte hepsi mubah sana.  

19 Şubat 2014 Çarşamba

Yani?

Son sesi vermiştik oysa! Ne mutluyduk. Ne eğlenirdim, kaç yaşındayımdır hiç tatmadığım kadar. Bilmez hiç bilmez, can yanar duymaz hiç duymaz. Anlamı diye hayatın o kadar zamandır tüttürdüğüm onca sigaramın dumanı gibi, elveda ya mahsus utangaç sabah yeni kalkmışlığın verdiği ürkeklikle geçti zaman. Bir ben bir ben bilirim sabah boğazımdaki tadı. Hesap tutmadan doğru oldum, beklide vasiyetti bu bana, omuzlarım kaldırmalıydı ki masumda değildim. Kaç küfre yenilmiştin ki hayatta gülen bir yüz nasip ettin.  Saf, duru, özlenmiş onca şey varmış hayatta.

Yaşamamışız ey azizim, olmayanı var etmişiz hayalimizde. Tut ki geri geldi zaman aynı hatalara tutulacağını bile bile gark olacaksın. Ey kalbi çürümüş insan yalan sözlere imanın ve itikat’ın hep tam.


Dokunmayı sevdiğin hayatlar da emrivakilere yer olmadı, oysa çok istemiştim. Kelimelerde asmak istemezdin yüzünü, doğru gibi hiç olmamış gibi. İlk güncesine mubahtı son günü gelişi.   

2 Şubat 2014 Pazar

Aforizmalarım

Çıkmaya razı geldiğin onca yokuşun başında bulabildiğin en değerli yaşanılası hayalini düşünmelisin, ortasından sonra geri dönmek insana zor gelmez mi? bunu düşünmelisin. Hayattaki korkularını göz ardı edebilip, sadece umulanı vermek için kendi mutluluğunu feda edebilecek misin? Bunu da düşünmelisin. Zaman kıyas götürmez şekilde ilerlerken neyi bildin ki geçmişte? Geleceğini öngörebileceksin. 

Ah ahmak insan oysa öle karmaşık ki hayatın, sırt üstü havuza bırakır gibi düşüncesiz nasıl bırakabiliyorsun kendini. O kadar da eleştirdiğin onca sözünü nasıl yutabiliyorsun kuyruğunda aynı acıyı hissettiğinde. Anlamsız onca sözü edip, nasıl anlamalarını bekleyebiliyorsun.

Öyle karışık ki o küçücük beynin hangi savını hangi kanuna bağlayabiliyorsun? Öylesine döndürürken devranı nasıl aynı kalmayı umabiliyorsun. Çok şey istiyorsun insan evladı, bütün yalanlarını hangi renkli kâğıtlara sarmayı umuyorsun.

Deşilen yaraların gün gelip acıtacak belki canını düşündün mü napacaksın o zaman? Ya farklı olmak istersen, ya düşüncesizce yürüdüğün yollar pişman ederse seni. Nasıl vereceksin kendine bu hesabı. En çok kendine sırtını dönen sensin, duydun mu en son kalbin ne anlattı sana?

Kendini mutluluğun o bitmeyecek sefasını sürerken düşün, kıymet bilmeyi denemedin ki hiç. Sadece içinde bulunduğun mutluluğa attın kendini. Vebalini çekmek ağır gelir diye en son neyi yapamadıysan, yediğin tokatta gelecek gözünün önüne.

Sen düşünme acı çekersin, bu çektiğin acı bilerek nefsine verdiğin cezalardan çok öte olacak muhtemel. Peki, bilmediğin ile nasıl gitmeyi planlıyorsun, gittiğin ilde çektiğin dert seni ne kadar sen yapacak, oysaki sen kaç zamandır çektiğin yoksunluklara rağmen kendini pozitifleştirdin, her rüyanı hayra yordun. Niye kendinle çelişmektesin şimdi? Doğruyu yanlıştan ayırt edebilip niye yanlışa koşabilecek gücü kendinde bulabiliyorsun? Sana öğretilmeye çalışılan onca söze ben bunu daha önce duydum deyip kulak tıkadın ki şimdi tek başına düşüncesiz kalıp yalnızlaşıveriyorsun böyle.


Bir şeyler anlamayı ummak için okuma beni, arada bulabileceklerin bir iki düşünce parçacığı gerisi benim fikir kusmuklarım. Deliliğe bu kadar yakın olabilmek seni korkutur, yatağında gözlerin kapalı düşünmelisin beni.